Gençlik politikalarının içeriğinin belirlenmesi ve üretilmesi sürecinde, en temel belirleyicilerden birisi gençliğin nasıl kavramsallaştırılacağıdır. Bütüncül ve etkili bir gençlik politikası için gençliğin ne şekilde kavramsallaştırıldığı büyük önem kazanmaktadır. Çünkü gençlik politikalarının geliştirilmesi sürecinde, gençlik kavramının biyolojik ve sosyo-ekonomik boyutlarıyla netleşen çerçevesi oranında, hedef kitleyi doğrudan etkileyen politika önerileri geliştirilebilecektir.Gençlik üzerine yapılan çalışmalara baktığımızda, kavram üzerinde anlaşılmış ortak bir tanım bulunmamaktadır. Her ülke veya topluluğun kendi sosyo-ekonomik yapısı, sosyal ve gelişim düzeyine göre farklılaşan gençlik tanımları yapılabilmektedir.Gençlik üzerine yapılan tanımların bazıları gençleri yaş kategorileri açısından, bazıları ise gençlik döneminin özelliklerine göre bu kavramı ele almaktadır (Eser,2004). Yani aslında “genç”, “gençlik” kavramları biyolojik, psikolojik, sosyolojik vb açılardan ele alınabilmektedir. Kimilerine göre 12-25, kimilerine göre 15-29, kimilerine göre ise 18 yaşında başlayıp 35 yaşına kadar uzanan bir dönem olan gençlik, farklı açılardan farklı perspektiflerde yorumlanmaktadır. Gençlik kavramının tanımı biyolojik, psikolojik ve toplumsal gelişme ölçü alınarak yapıldığı takdirde, biyolojik-psikolojik ve sosyal gelişmelerin her zaman eşzamanlı olmaması nedeniyle gençlik çağının başlangıcı ve bitişi konusunda da net bit sonuca ulaşılamamaktadır. Ancak bütün tanımlamalarda asıl önemli olan gençlerin kendilerini toplumsal aktör olarak görüp görmedikleri ve buna ek olarak da böyle görülüp görülmedikleridir (Çotuksöken,2007).İki Farklı Bakış AçısıTürkiye’de gençliği tanımlamak için iki farklı bakış açısı olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan biri, gençlik deyince “olması gereken”, “ideal” bir gençlik tanımını varsayıyor. Lüküslü, bunu “gençlik miti” olarak tanımlıyor. Yani gençliği aktif, dinamik, girişken, toplumu ileriye götürecek bir kategori olarak ele alan ve alabildiğince olumlayan; gençliği eğitimli olmakla, “aydın” olmakla tanımlayan ve siyasal alanda onu misyon yüklenmiş bir kategori olarak ele alan bu bakış açısı “gençlik miti” olarak tanımlanmaktadır (Lüküslü,2008:288). Nitekim medyadaki “gençlik imajı”na bakıldığında genelde bekâr, sağlıklı, dinamik ve orta sınıf öğrenciler olarak algılanılıyor. Oysaki bugün Türkiye’de 15-24 yaş aralığındaki gençlerin sadece üçte biri öğrencilerden oluşuyor. Çalışan gençler kadar işsiz gençler de mevcut (UNDP,2008).Gençlik miti olgusu aslında sadece Türkiye’de değil, dünyadaki diğer toplumların da çoğunda yer almaktadır. Ancak ülkemizde bu olgu çok farklı bir tarihsel bağlamda evrilmiş ve kümülatif bir ilerleme ile güçlenmiştir. Özellikle Osmanlı’nın çöküş döneminde başlayan Batılılaşma hareketi sürecinde, batıdaki okullarda eğitim alarak yurda dönen ve “aydın” olarak tanımlanan bir genç kuşak yetişmiştir. Bu kuşağa, imparatorluğu var olan çöküş sürecinden kurtarma misyonu yüklenmiş ve siyasetin etkin aktörleri olarak görülmüşlerdir. Bu anlamda kökleri 19. Yüzyıla dayanan “gençlik miti”nin, Jön Türk kuşağı, daha sonra Osmanlı’nın son kuşağı olan ve Cumhuriyet’i kuran kuşak ve ardından da 1980’lere gelene dek cumhuriyetin tüm kuşakları tarafından benimsenip sürdürüldüğünü görüyoruz (Lüküslü,2008:289).Bir diğer bakış açısı ise günümüz gençliğinin bu ideal tanımdan ne kadar uzak olduğunu, 1980 ve sonrası gençliğin önceki kuşaklardan ne kadar farklı olduğunu yani bu kuşağın eleştirisini yapıyor (Lüküslü,2008:287). Nitekim 1980 sonrası kuşakta yetişen gençler bu “”gençlik miti” kurgusu üzerinden anlamlandırıldıklarında “apolitik” olarak anlamlandırılmaktadırlar.Türkiye’de 1980 sonrası genç kuşak birçok farklı tanımlamayla ifade edilmeye çalışılsa da, üzerinde anlaşılan ortak yön, onları olumsuzlayan bir bakış açısının geliştirilmiş olmasıdır. 1980 sonrası gençlik kuşağının daha önceki kuşaklardan en önemi farkı, gençleri siyasal bir kategori olarak anlamlandıran “gençlik miti”ne olan uzaklıkları ile tanımlanmalarıdır. Genelde “12 Eylül’ün çocukları”, “popüler kültür ve tüketimin çocukları”, “vurdumduymaz”, “değerlerini yitirmiş” gibi birçok tanımlamadaki olumsuz tavır, bu dönem gençliğine yönelik geliştirilen bakış açısını ortaya koyuyor (Lüküslü,2008:288).Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve Dünya Bankası’nın çoğu yayınında ise gençlik; insan yaşamının bir evresi, çocukluk döneminden yetişkinliğe bir geçiş olarak betimlenir ve genelde somut bir yaş grubuna indirgenerek tanımlanır (Kurtaran, Nemutlu ve Yentürk, 2008:4). Biyolojik yaklaşıma göre gençlik homojen bir yarı-sınıf olarak tanımlanabilir. Bu yaklaşımda, gençliğin tanımlanışında Sosyo-ekonomik değişkenlerden ziyade, yaş grubunun kendisi öne m kazanıyor (Kentel,2005:13). Fakat gençlik tanımının bu sabit ve biyolojik temelli kavramsallaştırımı birçok eleştiriyi de beraberinde getirmiştir.İlk eleştirilerden birisi biyolojik temelli bir yaş grubunu esas alan yaklaşımın, zaman ve mekan gibi temel değişkenleri dikkate almamasıdır. Oysaki 20. Yüzyılda sanayileşme, kentlileşme, okullaşma, bilgi teknolojilerindeki hızlı değişim gibi etkenler nedeniyle gençlik dönemi uzamaya başlamıştır. Örneğin çoğu uluslararası kuruluş tarafından 15-25 yaş aralığı olarak kabul edilen gençlik tanımı, gençlerin okulda kalma sürelerinin uzamasına bağlı olarak 15-29 yaş aralığına uzatılmıştır. Gençlik tanımlaması sadece yaş aralığı üzerinden yapıldığında, gençlik biyolojik bir kategori olarak anlamlandırılır ve dolayısıyla da tarihsel ve toplumsal süreçlerden etkilenmeyen, bağımsız bir doğası olduğu varsayımına indirgenir (Kurtaran, Nemutlu ve Yentürk, 2008:5). Lüküslü’nün de dediği gibi bu tür bir tanım da, gençliğe daima yenilikçi, dinamik, güçlü, üretken gibi olumlu anlamlar ya da tam tersi olay çıkartan, sorunlu, uzlaşmaz, tehlikeli sıfatlar yükler (Lüküslü,2008).Gençliği değişmez bir biyolojik veri olarak ele alan yaklaşımın bir uzantısı olarak ortaya çıkan bir diğer bakış açısı da, gençleri araçsallaştırma temelinde kavramsallaştırmaya çalışır. Bu şekilde tanımlanan gençler, “toplumun en dinamik”, “yarınlarımızın teminatı” ve “sürdürülebilir ekonomik bir büyüme” için yatırım yapılan bir araçsal nesneye indirgenirler. Böylece de, gençler sadece “ daha büyük/önemli” olduğu düşünülen bir başka “şey” için dikkate alınıp önemsenirler (Kurtaran, Nemutlu ve Yentürk, 2008:5).Bir başka benzer gençlik tanımında ise, gençlik “yetişkinliğe geçiş süreci” olarak algılanır ve bu anlamda gençlik, yetişkin olmaya giden yol, yetişkinlik ise varılacak nihai yer olarak kodlanır. Bu noktada gençlik bir anlamda nihai varılacak yer olan yetişkin olmama hali yani “eksik” bir durum olarak algılanır. Böylece gençlik yetişkinlerin yönlendiriciliğine ihtiyaç duyan bağımlı bir kategoriye indirgenir. Toplumsal hayata katılım ve eşit haklara sahip olmak için yetişkin olmayı beklemek gerektiği vurgulanır (Kurtaran, Nemutlu ve Yentürk, 2008:5). Bu da yetişkinler ile gençler arasındaki hiyerarşiyi doğallaştırarak, yetişkinler lehine bir iktidar mekanizması üretir. Çünkü “genç olma” ve “yetişkin olma” durumu yetişkin iktidarı bağlamında kurulur. Yani aslında yaş temelli sınıflandırma mantığı, iktidarı elinde tutan yetişkinlerin gençlerin özerk yaşam olanaklarını sınırlandırması sonucunu doğurur.“Sosyo-ekonomik” olarak adlandırılan bir yaklaşımda ise gençlik sadece bir “kelime”den ibarettir. Yani gençlik dediğimiz olgu ancak toplumsal sınıflar içindeki farklılıklar temelinde ele alınabilir. Gençlik değil, birbiriyle fazla ilişkisi olmayan “gençlikler” söz konusudur. Bu yaklaşımda gençliğin tek bir homojen kategori olarak kurgulanması, manipülasyon olarak algılanmaktadır. Gençlik içinde de eşitsizliklerin yeniden üretildiği mekanizmalar olduğunu savunan bu yaklaşıma göre, gençlik kategorisi olarak düşünülen grup içinde çok büyük iç farklılıklar mevcuttur (Kentel,2005:13). Gençliği anlamak için toplumdaki iktidar ilişkilerine bakmak gerekir.Son olarak gençler yaşadıkları dönemin Sosyo-ekonomik koşullarından, kültürel üretimlerden, üretim ve paylaşım politikalarından etkilenirler. Örneğin 1970’li yılların en aktif siyasi aktörleri olan gençler, 1980 askeri darbesinden sonra kurumsal siyasi yapılardan uzak durmayı öğrendiler. 1990’lı yılların küreselleşme sürecine bağlı olarak oluşan neo-liberal politikalar bağlamında piyasaya güvenmeyi öğrendiler. Bilgi ve iletişim teknolojileri, internet ve uydu sistemlerinin sağladığı imkanları kullanarak birbirleriyle ve dünyayla ilişki kurmayı öğrendiler (Kurtaran, Nemutlu ve Yentürk, 2008:7). Bu da gençlik tanımın sabit bir doğasının olmadığını, canlı ve sürekli farklılaşan bir boyutu olduğunu göstermektedir.Sonuç olarak yukarıda bahsettiğimiz biyolojik ve Sosyo-ekonomik yaklaşımların birbirlerine karşıtlık temelinde anlamlandırmak yerine, ikisini bir araya getirecek daha dinamik bir gençlik tanımı yapılabilir. Bu bağlamda her genç kuşağın önceki kuşaktan farklı özellikler gösterdiğini ancak bu farklı özelliklerin de toplumdaki Sosyo-ekonomik kategorilerle bağlantılı bir şekilde geliştiğini söyleyebiliriz (Kentel,2005:13). Nitekim bunu örneklemek gerekirse sosyal kökeninden bağımsız bir gençlikten bahsetmek çok zordur. Farklı sosyal kesimlerden gelen gençler, önemli toplumsal dönüşümleri farklı şekillerde deneyimlerler. Varoşlarda yaşayan işsiz bir genç ile zengin bir aile üyesi ve üniversite öğrencisi bir gencin farklı kültürel ve toplumsal koşullardan etkilendiği ve aralarında ciddi farklar bulunduğunu söyleyebiliriz (Kurtaran, Nemutlu ve Yentürk, 2008:7). Bu örnek üzerinden gidersek, aslında varoşlarda yaşayan genç ile zengin aile üyesi ve üniversite öğrencisi gencin kendilerinden önceki kuşaktan farklı olduğunu, ama aynı zaman diliminde yaşamalarına rağmen dahil oldukları sosyo-ekonomik kategoriler nedeniyle de farklılaştıklarını görüyoruz.
Referanslaro Eser, H.B. (2004), Üniversite Gençliğinin Siyasal Tutumları Üzerine Bir İnceleme-SDÜ Örneği, http://www.yerelsiyaset.como Çotuksöken, B. “Birey Olarak Gençler ve Gönüllülük”, ÇYDD, 24.11.2007o G. Nemutlu, N. Yentürk ve Y. Kurtaran, (2008), Türkiye’de Gençlik Çalışması ve Politikaları içinde, İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları.o Kentel, F. (2005), Türkiye’de Genç Olmak: Konformizm Ya da Siyasetin Yeniden İnşaası, Birikim Dergisi, no 96, İstanbul.o Lüküslü, D. (2008), Günümüzde Türkiye Gençliği: Ne Kayıp Bir Kuşat, Ne de Ülkenin Aydınlık Geleceği, (der.)- G. Nemutlu, N. Yentürk ve Y. Kurtaran, Türkiye’de Gençlik Çalışması ve Politikaları içinde, İstanbul, Bilgi Üniversitesi Yayınları.o UNDP (2008), “Türkiye 2008-İnsani Gelişme Raporu: Türkiye’de Gençlik”, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Ankara.
10 Ocak 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
..
YanıtlaSil